“Bakmak” ve “görmek” kavramları arasındaki farka ilişkin yaşantımızda o kadar çok örnekler vardır ki bunların bir çoğuna da “nasıl dikkat etmemişim” diyerek güler geçeriz. Hatta bazen “fark etmemek mümkün değil ama nasıl fark edemedim” diye de kendi kendimize söyleniriz.
Bu konuda çok önemsediğim bir olayı siz okurlarımla paylaşmak istiyorum. Kimileri için çok önemli görülmeyebilir hatta önemsiz görüldüğü için eleştirilebilirim de ancak sonucunda bir canlı yaşamı söz konusu olduğu için tarafımdan çok önemsenen bir olay olduğunu da vurgulamak istiyorum.
Birkaç gün önce eşim ile birlikte İzmit’te alış veriş yapmaya çıktık. Büyük bir alış veriş merkezine gelmiştik ki bu merkeze her gelişimizde ilk olarak uğradığımız adres; kuşlarla, balıklarla ve diğer değişik canlılarla vitrinlerini süsleyen bir petshop olurdu. Yine her zamanki gibi hayvanları izlemek, güzelliklerini seyretmek için ilk olarak petshop’a uğradık.
Günün akşam saatleriydi. Balıkların akvaryumlarda süzüle süzüle yüzüşlerini izledikten sonra muhabbet kuşları için ayrılan 7-8 adet kafesin bulunduğu bölüme gelmiştik. Kafeslerin önü meraklılarla doluydu. Bir çok kişi kuşları seyrediyor, sevimli oldukları yönündeki fikirlerini yanlarındaki kişilerle paylaşıyorlardı. Eşim ve bende arka taraftan kuşları görmeye çalışıyorduk ki kafeslerden birine daha 3-5 saniye bakmıştım ki kuşların mutsuzluğu, halsiz ve bitkin tavırları dikkatimi çekti. Diğer kafeslerde bulunan kuşlar cıvıl cıvıl şen şakrak hareketler yaparken bahsettiğim kafeste bir aksilik olduğu hemen belli oluyor, kuşlar bitkin görünüyorlardı.
Kafesin önündeki kalabalıktan izin isteyerek biraz daha yakından baktığımda bir muhabbet kuşunun hareketleri dikkatimi çekti. Bu kuş hemen bitişiğindeki kafesin yemliğine uzanmaya çalışıyor, yan kafesten yem yiyebilmek için çabalıyordu. O anda belki çok şaşıracaksınız ama içinde 15’e yakın kuş bulunan kafeste yemlik olmadığını fark ettim. Yemlik olmayışını fark etmemdeki en büyük etkenin de direnerek yaşama tutunmaya çalışan, mücadele eden bir muhabbet kuşu olduğunu da özellikle vurgulamak isterim.
Yanımda duran eşime, “kuşların yemliği yok, acaba neden konulmamış olabilir?” dememle birlikte birazda öfkelenerek “görevliye soracağım” dedi. Bense “bir bildikleri olabilir” dememe kalmadan eşim görevlinin yanında soluğu almıştı bile.
Eşim mağaza görevlisine durumu ilettiğinde yetkilinin çok şaşırdığını belirterek, “olur mu öyle şey, hepsinin yemliği vardı” dediğini söyledi.
Görevli kafeslerin önüne gelmişti ve şaşkın şaşkın bakınıyordu, bense görevlinin hareketlerini takip ediyordum. Mağaza görevlisinin çok şaşkın ve üzgün tavırları dikkatimi çekti.
Görevli; “sabah tüm kafeslere yem koymuştum” derken, kafeslerin de kapılarının asma kilitle kilitli olduğu düşünüldüğünde üzüntüsünün sebebi ortaya çıkıyordu. Çünkü sabah o kafese yem koymayı unutmuştu, zaten az sonra çok üzgün tavırlar içinde kendisi de unuttuğunu itiraf etti.
Hemen koşarak içerden getirdiği yemliği asma kilidini açtığı kafese koymasıyla birlikte tüm kuşlar yemliğe saldırdı.
Kuşlar saatlerdir aç kalmışlar ve gördüğümde yavaş yavaş tükenme noktasına gelmişlerdi. Belki bir süre daha fark edilmemiş olsa hepsi ölecekti.
Bu durumdan dolayı önce görevliye çok kızmıştım ama onunda üzüntüsünü görünce açıkçası hiçbir şey diyemedim.
Kuşların yemliğe saldırma görüntüleri ve dakikalarca yemliği terk etmemeleri eşim ve beni çok duygulandırmıştı. Bizim duygu yüklü halimizi gören mağaza görevlisi teşekkür ettikten sonra şu ifadeleri kullandı; “İnanır mısınız beyefendi hiç abartmıyorum, ben sabah bu kuşlara yem verdikten sonra gelip onları seyreden belki bininci, belki de iki bininci kişilersiniz. Kimse kafeste yemlik olmadığını fark etmedi. Hiç kimse onların tavırlarında bir anormallik olduğunu anlayamadı. Çok büyük bir hatamızı gördüğünüz için sizlere çok teşekkür ediyorum”
Bunun içindir ki “bakmak” ile “görmek” çok farklı iki kavramdır. Öyle değil mi?
|