Danıştay 10. Dairesi'nin camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Diyanet'e devredilen Ayasofya'da ilk namaz önceki gün kılınmıştı. Ayasofya'nın müzeye dönüştürüldüğü Bakanlar Kurulu kararında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk ve dönemin bakanlarının imzası da bulunuyordu.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, önceki gün Ayasofya'da okuduğu cuma hutbesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın resmi sitesinde yayımlanan cuma hutbesinin dışına çıkarak yaptığı konuşmasında, “Fatih Sultan Mehmet Ayasofya'yı cami olması için vakfetti. Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar! Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar” dedi.
Erbaş'ın bu ifadeleri Ayasofya'yı müze yapma kararı alan Atatürk ve Cumhuriyetin kurucularını hedef aldığı şeklinde yorumlandı. Erbaş'ın sözleri sosyal medyada büyük tepki çekti. İşte onlardan bazıları:
ÜLKEYİ MİLLETE VAKFETTİ
– Atatürk bu ülkeyi Osmanlı'dan devir almadı. Atatürk bu ülkeyi savaşarak kurdu ve bizatihi kendisi bu ülkeyi milletine vakfetti. Asıl ihanet içinde olanlar, ona küfredenlerdir onu silmeye çalışanlardır.
– Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu ülkede benim vergilerimle saltanat sürüp Atatürk'e lanet okuyamazsın.
– Atatürk ve yoldaşlarının kurtardığı bir ülkede memurluk yapıp, Atatürk'e lanet okuyamazsın!
Atatürk olmasaydı sen o koltuğa oturamazdın
– Bu vatanı gavurdan/kefereden/sömürgeciden/işgalciden/din simsarından kurtaran, millete önderlik, orduya başkomutanlık eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e açık ya da kapalıdan beddua edenin başına Atatürk kadar taş düşsün.
– Atatürk olmasaydı sen o koltuğa oturamazdın.
– Yüzyıl önce Sevr'i imzalayan Damat Ferit hükümetinin şeyhülislamı Mustafa Sabri, Anadolu'da işgalcilere direnenlere eşkıya demiş, Mustafa Kemal'e lanet etmişti. Yüzyıl sonra bugün… Vatanın camileri, onu kurtaran Mustafa Kemal'e lanet yağdırılacak yer değildir!
Aytun Çıray
Erbaş hakkında suç duyurusu
İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Diyanet İşleri Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Aytun Çıray, paylaşımında “Ali Erbaş Haddini Bil” etiketini kullandı.
İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Ali Erbaş hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. “AliErbasHaddiniBil” etiketi ile paylaşım yapan Çıray, “Kurucumuz kurtarıcımız büyük Atatürk'e işgalden kurtardığı Ayasofya'dan üstü kapalı olarak lanet okuyan Ali Erbaş hakkında, avukatım vasıtasıyla suç duyurusunda bulunacağım” dedi ve Erbaş'ı istifaya davet etti.
SUSANIN KANI KURUSUN
İlahiyatçı yazar Cemil Kılıç da Twitter hesabında adını anmadan Erbaş'ı eleştirdi. Kılıç, “Unutma! Bugün minberden isim vermeden Kadir Mısıroğlu'na rahmet, Atatürk'e de lanet okundu. Bugün Atatürk'ün kurduğu devletin bir memuru Atatürk'e lanet okudu. Susanın kanı kurusun” dedi.
Gökhan Özoğuz
‘Ayasofya'yı ancak rüyada görürdünüz'
Sanat camiasından da Erbaş'a tepki sesleri yükseldi. Athena grubundan tanınan Gökhan Özoğuz, “O açılışta güya Atatürk'e iftiralarla, uydurma vakfe söylentisiyle lanet edenler, Atatürk olmasaydı Ayasofya'yı rüyanızda görürdünüz” derken oyuncu
Şahan Gökbakar
Şahan Gökbakar ise şöyle dedi: “Atatürk, 1919'da Samsun'a doğru yola çıkmasaydı, bir kurtuluş destanı yazıp işgal altındaki topraklarımızı kurtarmasaydı bugün Ayasofya'da ezan sesi duymak ve namaz kılmak hayal bile edilemezdi.”
Özgür Özel
Özel: Bedelini ödeyeceksin!
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı Atatürk'ün kurduğunu hatırlattı. Özel, Erbaş'a şu tepkiyi gösterdi; “Kurucu liderlere hakareti alışkanlık haline getirenler, hakaret edenleri de koruyorlar. Ali Erbaş and olsun ki, o koltukta oturup Atatürk'e lanet okumanın bedelini ödeyeceksin.” İYİ Partili Lütfü Türkkan da Erbaş'a tepkisini şu sözlerle dile getirdi: “Ali Erbaş, Atatürk'e lanet okuyarak, birilerine selam çakmış olabilir. Bundan büyük haz da almış olabilir. Ama unutulmamalı ki; gün gelir bunun siyasi ve hukuki sonuçları olur.”
Muharrem İnce
Bu topraklarda ezan özgürce okunuyorsa Atatürk'ün sayesinde
Ali Erbaş'a bir tepki de CHP'li Muharrem İnce'den geldi. Ayasofya'nın ibadete açıldığı gün halkın arasında namaza katılan İnce, Erbaş'ın hutbedeki ifadelerinden dakikalar sonra Twitter'dan “Milli Mücadelemizin Başkomutanı, ülkemizin kurucusu Atatürk'ün, ibadeti siyasallaştıran Diyanet İşleri Başkanı'nın rahmetine ihtiyacı yoktur. O'nun rahmeti de, kabri de Türk Milleti'nin kalbidir. Bu topraklarda ezanlar özgürce okunuyorsa, işgal sona ermişse Atatürk sayesindedir” mesajına yer verdi. (Haber:sozcu.com.tr)
Sözcü Gazetesi Yazarı Yılmaz Özdil ise harika bir tarih dersi detaylı yorum yaptı. O günlerde yaşanan süreci "Atatürk'e lanet öyle mi?" başlıklı yazı ile anlatarak bugün kimlerin kimin vekili olduğunu ifade etti. İşte o yazı:
Atatürk’e lanet öyle mi?
Mustafa Sabri.
Saray'ın şeyhülislamıydı.
Sarıklı İngiliz kuklasıydı.
Sevr'in imzalanması için özel çaba harcadı.
İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucularındandı.
Anadolu'daki direnişi kırmak için İngilizler tarafından icat edilen İslam Teali
Cemiyeti'nin kurucularındandı.
Kuvayi Milliye'den nefret ediyordu.
“Mustafa Kemal ve Ankara hükümeti kahpedir” diyordu.
“Kudurmuş haydutlar, caniler” diyordu.
“Eyy Allah'tan korkmayan, eyy peygamberden haya etmeyen mahluklar”
diyordu.
“Bunların dinsizlik derecesi tasavvur edilemez, cenabı hakkın gazabı ve
laneti bunların üzerine olsun” diyordu.
Milli mücadelenin moralini bozmak için elinden geleni yapıyordu.
“İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin, iki paralık Mustafa Kemal
kuvvetinin baskısına boyun eğerek İstanbul'dan çekip gitmelerini, ancak
Kemalist Türk aklı kabul edebilir” diyordu.
“Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bizim için hayırlı ve menfaatli olamaz,
İngilizleri kızdırırız, İngiliz gibi muazzam devlete karşı katiyen kazanma
ihtimali yoktur” diyordu.
“Yunan ordusu halifenin ordusudur, asıl kafası koparılacak mahlukat
Ankara'dadır” diyordu.
“Eyy askerler, Mustafa Kemal'in gayrimeşru emirlerine uyduğunuz yeter,
bunların vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, müslümanlık
için farz olmuştur, sizin bu hainlere itaatiniz mescitlerimizi mabetlerimizi
harap eyleyecek, bu zalimlere, bu katil canavarlara alet olduğunuz yeter,
padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet kucağı size
açılmıştır, Allahını peygamberini seven bu tarafa gelsin” diyordu.
Bu ruh haliyle Mustafa Kemal hakkındaki idam fetvasını kaleme aldı.
“Mustafa Kemal'le savaşmak vacip”ti.
Bununla yetinmedi…
Kuvayı Milliye'nin yanında saf tutan Denizli, Isparta, Uşak, Antalya, Sinop
müftülerini görevden azletti, Ankara müftüsü Börekçizade Rıfat için idam
fermanı çıkarttı.
İzmir'deki Yunan Yüksek Komiserliği'ne teklifte bulundu, “Mustafa Kemal'in
pençesinden kurtulmak için Batı Anadolu'da sizin kontrolünüzde özerk
hükümet kuralım” dedi.
Kurtuluş Savaşımız zaferle sonuçlanınca, İngiliz gemisiyle kaçtı, Yunanistan'a
sığındı.
Atina'da gazete çıkardı.
O gazeteye “Allah'ın huzurunda Türklükten istifa ediyorum, tövbe yarabbi
tövbe Türklüğüme, beni Türk milletinden addetme” diye makale yazdı.
“Elimden gelse bütün Türkleri Arap yaparım, bunların vaktiyle
Araplaşmadığına eseflenirim” diye yazdı.
Hilafetin yeniden kurulması için Papa'ya mektup gönderdi, İslamiyet adına
Vatikan'dan yardım istedi.
Yunanistan'dan kovuldu.
Suudi Arabistan'a geçti, en son Mısır'a yerleşti, orada ölene kadar Türkiye
Cumhuriyeti aleyhine faaliyette bulundu.
★
Dürrizade Abdullah.
Saray'ın şeyhülislamıydı.
Mustafa Kemal hakkındaki idam fetvasını yayınladı.
Sadece üç ay 25 gün şeyhülislamlık yaptı, bu kısacık süre içinde hem idam
fetvası çıkararak, hem Sevr anlaşmasına onay vererek, vatana ihanette sürat
rekoru kırdı.
Kuvayi Milliye'den nefret ediyordu.
“Cenabı hakkın laneti bunların üzerine olsun” diyordu.
Kurtuluş Savaşımız zaferle sonuçlanınca, İngiliz gemisiyle kaçtı, Yunanistan'a
sığındı ama, Atina bunu kapının önüne koydu.
Yalvar yakar Hicaz kralı'nın himayesine girdi, orada öldü.
★
Bu şeyhülislamlar Mustafa Kemal'e “lanet” okurken, vatan topraklarımızda
neler oluyordu?
★
İstanbul işgal altındaydı.
Çanakkale Boğazı işgal altındaydı.
Trakya işgal altındaydı.
İzmir'den başlayarak Ege komple işgal altındaydı.
Antep, Maraş, Urfa, Adana işgal altındaydı.
Antep öylesine ağır kuşatılmıştı ki, kadınlarımız zerdali çekirdeklerini kırıp,
eziyor, kepek hamuruna karıştırarak ekmek yapıyordu, açlıktan kedileri bile
yemek zorunda kalmıştık.
Kars, Iğdır, Ardahan işgal altındaydı.
Antalya, Mersin, Hatay işgal altındaydı.
Bursa, İzmit, Zonguldak, Eskişehir, Burdur işgal altındaydı.
Topraklarımızın bir tarafında Pontus devleti kurmaya çalışıyorlardı, bir
tarafında Ermenistan kurmaya çalışıyorlardı, bir tarafında Kürdistan kurmaya
çalışıyorlardı.
Britanya'dan para alan, padişahın tetikçileri, Çapanoğlu, Koçgiri, Anzavur,
memleketin dört bir yanında ayaklanma vardı.
İstanbul sokaklarında, İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikalı, Yunan, Cezayirli,
Faslı, Hintli, hatta Japon askerleri devriye geziyordu.
10 yaşında kız çocuklarımızın ırzına geçiyorlardı.
İki yaşındaki bebelerimizi süngülerin ucuna takıp, sokak sokak
gezdiriyorlardı.
Bebelerimizi emzirmesinler diye, yeni doğum yapmış annelerimizin meme
uçlarını kesiyorlardı.
Yaşadıkları yüzünden aklını yitiren kadınlarımız vardı.
Yaşadıkları yüzünden canına kıyan kızlarımız vardı.
Bak adres vereyim, Bursa Osmangazi'de çocuklar kadınlar dahil 97 kişiyi
camiye doldurup, ateşe vermişlerdi, diri diri yakmışlardı, pencerelerdeki
demir parmaklıklara çocukların elleri yapışmıştı.
İzmir Bergama'da 200'den fazla insanımızı devasa çukura doldurup, makineli
tüfekle tarayıp, cenazelerine benzin döküp yakmışlardı.
Aydın Söke'de 57 insanımızı kuyuya üst üste atarak öldürmüşlerdi.
Onbinlerce böyle belgeli, fotoğraflı örnek var.
Kuran'ı Kerimleri parçalıyor, sayfa sayfa hela çukurlarına atıyorlardı,
insanlarımız o sayfaları çıkarıyor, yıkıyor, ağlaya ağlaya toprağa gömüyordu.
Çanakkale'de şehitliklerimize dışkılıyorlardı.
★
Başka neler oluyordu?
Yunan gazeteci Tasos Kostopulos kitap haline getirdi…
★
“Uşak yakınlarındaki köyde Türk kadınları, çocuklar ve yaşlılar camiye
kapanmıştı. Bizim askerler etraftan ot topladılar, sonra da toplanan otları
yakıp caminin penceresinden içeri attılar. İnsanlar dumandan dışarı
koşuştular. O zaman da bizim reziller kadın ve çocuklara atış talim
tahtasıymış gibi ateş etmeye başladılar.”
★
“Eve girdim. Ölü bir Türk ihtiyarın cesedi üzerinden geçtim. İçerden sesler
geliyordu. 10 kadar askerimiz bir Türk kızının eteklerini kaldırmışlar, zorla
dansettiriyorlardı. Beni görünce ‘gel sen de mezeden tat' dediler. ‘Ayıp'
dedim. Türk kızı yanıma koştu, ayaklarıma kapanarak yardım istedi. Askerlere
yalvardım, kadındır yapmayın dedim. Biri süngüsünü çıkarıp bana yöneldi.
Kaçmak zorunda kaldım. Kızın çığlıklarını unutamadım.”
★
“Ayrıldığımız her yeri yakıyoruz. Dehşet verici bir manzara. Verilen emir açıktı.
Neyi taşıyamıyorsanız yakın… Onca köyde yaşlılar, hastalar, sakatlar, çocuklar
ne yaptı, meçhul.”
★
“Köye girdik. Kızlara ailelerinin gözü önünde tecavüz edildi. Askerlerimiz o
gece yağmaladıkları ipek yorganlarda yattılar.”
★
“Türkler korkudan ailelerini geceleri mezarlıklarda saklıyorlardı. İki askerin
tecavüz etmeye çalıştığı kızı kurtardım. Annesi koşarak ellerimi öpmeye
başladı. Az ilerde diğer iki kızı cansız yatıyordu.”
★
“Birden kendimi yaşlı adamın karşısında buldum. Yapabileceğim bütün iyilik,
onu bir an önce ve birden öldürmekti. Bazıları çok acı çekiyordu, boğazlanan
danalar gibi debelenirken… Köy ateşe verildi.”
v
Başka neler oluyordu?
Fransız kadın gazeteci Berthe Gaulis yazdı…
★
“Yunan geri çekilmesinin kurbanı Söğüt'teyim. Bursa'ya çok yakın. Harabe
haline gelmiş. Savaşı kaybedip geri çekilmeye başladıklarında, böyle işler için
özel olarak yetiştirilmiş artçı taburları tarafından yakılıp, tahrip edilmiş.
Önemli miktarda dinamit, yangın bombası ve patlayıcı kartuşlar kullanmışlar.”
★
“Savaş esiri yunan subayları, bu tahribatın İngiliz subaylarının nezaret ve
direktifi altında yapıldığını söylediler. Kasabanın eşrafı da bu işin İngilizlerin
nezaretinde yapıldığını anlattılar.”
★
“Yıkıntıların altında insanların cesetleri kalmış. Bu cesetlerden o kadar
tahammül edilmez bir koku havaya karışmakta ki, savaş alanı bunun yanında
hiç kalır.”
★
“Akşamın alacakaranlığı çöktü. Yanmış evlerin üzerinde tüneyen baykuşların
sesleri duyuluyor. Ağaçlar kömür haline gelmiş.”
★
“Camilerin hepsi yıkılmış.”
★
“Maddi zarar çok büyük, Yunanlar her şeyi götürmüşler. Fakat yağmalanan
dükkanlardan daha kötüsü, evler yakılmış ve kadınlara, ihtiyarlara ve
çocuklara hakaret edilmiş. Bunlar Aydın'da yapılanların aynısı.”
★
“Ertuğrul Gazi'nin türbesindeyim. Müslümanların en kutsal ziyaret
yerlerinden biri… Çeşitli biçimde kirletilmiş, tahrip edilmiş. Türbenin kapısı ile
içindeki granit lahitin kapağı açılmış.”
★
“Bilecik'te büyük facialar olmuş. Buraların ahalisinden sağ kalanlar büyük
bunalım içinde. Tecavüze uğramamış genç kız veya kadın kalmamış. Bilecik,
Pompei gibi. Her yer kül, is ve kurum içinde.”
★
Evet… Saray'ın şeyhülislamları Mustafa Kemal'e “lanet” okurken, vatan
topraklarımızda işte bunlar oluyordu.
★
E, şimdi bakıyoruz…
★
Atatürk'ü hutbelerden çıkaran, Çanakkale Zaferi'nde 19 Mayıs'ta 23 Nisan'da
30 Ağustos'ta 29 Ekim'de Atatürk'ü yok sayan, 10 Kasım hutbesinde bir
fatiha bile okumayan diyanet işleri başkanı… Ayasofya'nın minberine çıkmış,
bu topraklarda yeniden ezan okunmasını sağlayan Atatürk'e “lanet” okuyor.
★
Bu milletin milli mücadele, özgürlük, bağımsızlık, demokrasi ve cumhuriyet
tarihi gayet net bir tercihtir…
Ya Mustafa Sabrilerin safındasın, ya da Kuvayı Milliye'nin.
★
Atatürk'e “lanet” okuma nankörlüğünü gösteren diyanet işleri başkanı…
Tıpkı kendisi gibi Atatürk'e “lanet” okuyan Mustafa Sabrilerin, Dürrizadelerin
manevi mirasçısıdır!
Yazının tamamını Sözcü Gazetesi'nden okumak için TIKLAYINIZ...
|