|
||
Bölüm: Üçüncü Dünya Savaşı Üzerine | ||
Gürkan KARAÇAM | ||
gurkankaracam75@gmail.com | ||
Ahıskalı, gece yarısına yakın bir saatte odanın loş ışığında oturmuş, masadaki eski haritaları inceliyordu. Duvardaki saat, sanki zamanın hızla tükendiğini hatırlatır gibi tik tak sesleriyle uğulduyordu. Bahar, elinde iki fincan çayla odaya girdi ve sessizce Ahıskalı’nın karşısına oturdu. Bir süre konuşmadan onu izledi. Ahıskalı'nın yüzündeki derin düşünceler, dünyayı sırtında taşıyan biri gibi ağırdı. "Bu kadar ciddi ne düşünüyorsun?" diye sordu Bahar, çay fincanını masaya koyarak. Ahıskalı, gözlerini haritadan kaldırmadan cevap verdi. "Üçüncü Dünya Savaşı'nın gerçekten mümkün olup olmadığını. Eğer olursa, dünya nasıl bir cehenneme dönüşür, taraflar kim olur ve Türkiye bu hikâyede nerede durur, bunu tartıyorum." Bahar, kaşlarını kaldırarak hafifçe gülümsedi. "Bu sadece bir stratejik analiz mi, yoksa gerçekten gerçekleşebilecek bir şey mi sence?" Ahıskalı, derin bir nefes aldı. "Geçmişte, birçok kişi İkinci Dünya Savaşı'nın da başlamayacağını düşünüyordu. Ama bir gün herkes o korkunç gerçekle yüzleşmek zorunda kaldı. Bugün ise dengeler çok daha kırılgan." Bahar, çayından bir yudum aldı ve gözlerini Ahıskalı’ya dikti. "Peki, sence olası senaryolar neler? Kimler karşı karşıya gelir?" Büyük Güçlerin Dansı Ahıskalı, haritayı işaret etti. "En açık senaryo, Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasında bir çatışma. Bu sadece ekonomik üstünlük savaşı değil; Pasifik'teki deniz yollarından yapay zekâya, uzaydan enerji teknolojilerine kadar geniş bir cephede yaşanacak bir mücadele." "Rusya ne olacak?" diye sordu Bahar. "Onlar da hâlâ büyük bir oyuncu." Ahıskalı, başını salladı. "Rusya, Çin'in yanında durabilir ama aynı zamanda kendi çıkarlarını gözeterek pragmatik bir denge kurmaya çalışır. Örneğin, Avrupa üzerinde baskı kurmak ve eski Sovyet ülkeleri üzerinde yeniden kontrol sağlamak isteyebilir. Ukrayna, Belarus, Baltıklar... Bunlar hâlâ çok sıcak alanlar." Bahar, düşünceli bir şekilde başını eğdi. "Peki ya Avrupa? NATO ülkeleri?" "Avrupa, Amerika'nın doğal müttefiki olur. Ancak Avrupa'nın bir kısmı bu savaşa gönülsüzce katılır," dedi Ahıskalı. "Özellikle Almanya ve Fransa, savaşın ekonomik sonuçlarından korkarlar. Yine de NATO'nun dayanışma ilkesi onları ABD’nin yanında savaşa sürükler." Bahar hafifçe öne eğildi. "Bir senaryoda ise Çin ve Rusya'nın ABD'ye karşı birleştiğini varsayıyoruz. Peki ya Hindistan? Onlar tarafsız mı kalır, yoksa bir cepheye mi katılır?" Ahıskalı, parmağını haritanın Güney Asya bölgesine sürükledi. "Hindistan, Çin ile tarihsel sınır çatışmalarına ve bölgesel rekabete sahip. Bu nedenle, ABD'nin yanında yer alması daha muhtemel. Ancak kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder. ABD'nin yanında olmak, Hindistan’a ekonomik ve teknolojik avantajlar sağlar." Bahar bir süre sustu, sonra gözlerini Ahıskalı'ya dikti. "Ya Orta Doğu? Türkiye bu denklemde nerede durur?" Türkiye’nin Rolü Ahıskalı, derin bir nefes aldı ve koltuğunda arkasına yaslandı. "Türkiye’nin durumu karmaşık. NATO üyesi, ama aynı zamanda Rusya ile güçlü enerji ve savunma bağları var. Çin ile ekonomik ilişkileri de giderek büyüyor. Ancak böyle bir savaşta Türkiye’nin NATO'dan kopması imkânsız. Çünkü jeopolitik konumu, Batı için hayati önem taşıyor." Bahar, "Ama diyelim ki NATO’ya rağmen tarafsız kalmayı seçti. Bu mümkün mü?" diye üsteledi. "Tarafsızlık, Türkiye için büyük risk olur," dedi Ahıskalı kesin bir tonda. "Hem Batı’dan gelen baskılar hem de bölgede oluşabilecek yeni tehditlerle başa çıkamaz. Mesela, Rusya'nın Karadeniz üzerindeki baskısı artar. İran, Orta Doğu'da daha agresif bir rol oynayabilir. Türkiye, bu güçler arasında sıkışıp kalmamak için NATO'nun yanında yer alır. Bahar gözlerini kıstı. "Ya diğer ihtimaller? Mesela Türkiye'nin Çin veya Rusya ile bir blok oluşturması?" Ahıskalı, başını iki yana salladı. "Türkiye’nin stratejik ve kültürel bağları Batı’yla çok daha derin. Ayrıca Rusya ve Çin gibi otoriter rejimlerle uzun vadeli bir ittifak kurmak, Türkiye’nin iç politikasında da büyük sorunlara yol açar. Ancak belli şartlar altında daha bağımsız bir dış politika izleyebilir. Bu da tamamen savaşın gidişatına ve güçlerin tavırlarına bağlı olur." Bahar’ın Perspektifi Bahar, sandalyesinde geriye yaslanarak kollarını kavuşturdu. "Ama asıl soru şu: Bu savaş gerçekten olur mu? Yani böyle bir yıkım, büyük güçlerin de çıkarına olmaz. Herkesin kaybedeceği bir savaş." Ahıskalı, gülümsedi. "Mantıken haklısın. Ama savaşlar her zaman rasyonel sebeplerle başlamaz. Bir kıvılcım, bir yanlış hesaplama... Mesela Tayvan, Kore Yarımadası, Ortadoğu’daki bir çatışma, bir siber saldırı… Tüm bunlar, zincirleme reaksiyonlara neden olabilir." Bahar, hafifçe kaşlarını çattı. "Ama bu sefer, savaşın cepheleri sadece topraklar olmayacak, değil mi? Siber savaşlar, uzay ve yapay zekâ da dahil olacak." "Kesinlikle," dedi Ahıskalı. "Bugünün savaşında, düşmanın altyapısını çökertmek, elektriğini kesmek, iletişim sistemlerini felç etmek en az bir ordunun ilerlemesi kadar önemli. Yani savaş, nükleer silahlardan önce ekonomiyi ve teknolojiyi hedef alacak." Bahar, derin bir nefes alıp çayından son bir yudum aldı. "Ve sonunda, kaybeden yine insanlar olacak." Ahıskalı, sessizce başını salladı. "Evet. Her savaşta olduğu gibi. Ama bizim işimiz, o savaş gelmeden bunu önlemek." Oda, bir süre sessizliğe gömüldü. Sadece saat, zamanın acımasızca ilerlediğini hatırlatıyordu. Bahar ve Ahıskalı, üçüncü bir dünya savaşının teorik kâbusu içinde, insanlığın ne kadar ince bir ipte yürüdüğünü bir kez daha htiler. |
||
Etiketler: Bölüm:, Üçüncü, Dünya, Savaşı, Üzerine, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.