Hayatın kendisi gerçekten de kocaman bir hediyedir.Bu hediyenin değerini biliyor muyuz sorusunu hepimiz düşünmeliyiz aslında.?Evrenin bize verdiği bu hediyeyi uygun bir şekilde koruyup kollayabiliyor muyuz?
Evet hayat ya da diğer bir deyişle yaşam bize verilmiş bir hediyedir;tıpkı Ataol Behramoğlu’nun ‘Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var ‘ şiirinde dediği gibi.
Aslında bu hayat çok da bedavaya elde ettiğimiz bir şey değildir.O hayat için en başta çok önemli bir savaşı kazanmak zorunda kaldık hepimiz.
Bilindiği gibi yetişkin bir kadın her ay bir yumurta üretir (nadiren birkaç tane de olabilmektedir.).Bu yumurtanın döllenebilmesi için milyonlarca sperm savaş verir,o yumurtanın dış kabuğunu delebilmek ve yumurtayla birleşerek yeni bir canlı oluşumunu sağlamak amacıyla.Yine bilindiği gibi sadece tek bir sperm bunu başarabilir(nadiren birden fazla olabilmektedir).İşte bu mucizevi birleşmenin sonucu ise biziz.Hemen hemen tüm insanlar açısından çok doğal olan üreme ve yeni bir canlının dünyaya gelmesi aslında tüm aşamalarıyla gerçek bir mucizedir.Her şeyiyle mükemmel,eksiksiz,tam bir bütün olmak yeryüzünün en inanılmaz olayıdır.
Bu önemli başarıyı yani en başta hayat ve var olma savaşını kazanmış bireyler olarak günlük hayatımızda ne kadar çok olayla ilgili savaş veriyoruz ve ne kadar çabuk pes ediyoruz.En kolayı hazır edilmiş bir yemeği yemektir derler ama o yeme işinde bile çaba göstermek ve ağzımızdaki lokmayı önce çiğnemek sonra da yutmak zorundayız.Çaba göstermeden, mücadele etmeden hiçbir şeyi başarmak mümkün değil.
Ama bazı anlar bu mücadeleden yoruluruz,ayağımıza takılan ufak tefek taşlar,bizim için dağlar kadar büyür,sorun oluşturur.En değerli hazinemiz hayatımızı cehenneme çevirir.
Böyle anlarda yaşamak bile ağır bir yük olur,yere göğe sığamayız ve sanki hayatın bütün sihri yok olur gider.
Oysa bilinmelidir ki ölümden başka her şeyin çaresi vardır.
Uzmanlar yaşadığımız kötü olaylar için bir yas dönemi yaşanması gerektiğini ve bunun da normal olduğunu belirtiyorlar.Bu yas dönemi 3 gün ile 3 ay arasında değişmekte.Yaşanılan her olumsuzluk aslında bir travma ve bedenimizin bu travmaya verdiği tepkiler farklı.Üstelik bu tepkiler de kişiden kişiye göre değişmekte.Bir insanın kolaylıkla başa çıkabileceği bir sorun bir başkası için içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor.
Başımıza gelebilecek en olumsuz olay olarak gördüğümüz, bir yakınımızı kaybetmenin yaşattığı stres için bile tanınan süre üç ay.
İlginç olan çok önemli bir noktayı hatırlatmakta fayda var.Yaşadığımız her travmada beynimizdeki bazı hücreler ölüyor.Kısaca bir travma beynimizde en az 4000 nöronun yani sinir hücresinin yok olmasına neden oluyor ve bu ölen hücrelerin yerine yenileri gelmiyor.
O zaman bir şeye üzülürken ya da bazı konuları kendimize dert ederken bir kere daha düşünmemiz gerekiyor.Düşünmeliyiz ve kendimize ‘Bu olay benim en az 4000 hücremi yok etmeme değer mi’ sorusunu sormalıyız.
Eskilerin ‘gençliğinizin kıymetini bilin’ demelerinin altında yatan neden de bu aslında.Çünkü bu sinir hücreleri yaşlılığımızda bize lazım olacak.Parkinson,Alzheimer gibi beyin odaklı rahatsızlıklar yaşamak istemiyorsak hücrelerimize sahip çıkmak zorundayız.Hayatımızın değerini bilmek zorundayız.
Mucize olan; bu hayatta sağlıkla var olabilmektir.Her sabah gözümüzü yeni bir güne açabilmek mucizedir,yürüyebilmek,soluk alabilmek,yorulmak,hmek,duygulanmak ve duygularımız olduğunu bilmek mucizedir.Hayatın kendisi mucizedir.
Bu mucizenin farkına vararak yaşamak gerekiyor.Yaşanılan her olumsuzluğun ve güzelliğin tadını almak gerekiyor.Olumsuzluğun tadı olur mu?Evet olur,hatta özellikle olumsuzlukların tadı olur.Kötü olanların tadını almazsak güzel olanların nasıl farkına varabiliriz?
Yaşamak önemli bir faaliyettir.hakkını vererek yaşamak gerek.
Evrenin hediyesi hayatımızın değerini bilerek yaşamak için de ne gerekiyorsa yapmak zorundayız.Hayat ertelenmeye gelmez.O kadar ciddi bir iş ki,…….
Serap Duygulu
Psikolog
www.ozgurbilge.com
|