Düzce siyasiler tarafından her zaman haksızlıklara maruz kalmış bir ilimizdir. 12 Kasım 1999’da yaşanan deprem sonrasında il olmasına karar verilmiş aslında çok daha önceleri il olmayı hak etmiştir.
Gerek nüfusu itibarıyla gerekse kent merkezinin gelişimi açısından bağlı olduğu Bolu ilini çok önceleri aşmış bir durumda iken ve il olmayı beklerken, her seçim döneminde siyasilerce il olma vaadiyle kandırılırken bir anda yaşanan Düzce depremi ile apar topar il yapılmıştır. Her yeri yıkıldıktan sonra belki de teselli ikramiyesi olur mantığıyla hareket edilmiş ve il yapılmıştır.
Düzce’de durum bu şekilde iken bir gazetede okuduğum haber içimi en az Düzce depreminde yaşadığım kadar acıttı. Düzce Valiliği kentteki yoksul 3 bin 500 kişiye 75 ile 150 TL arasında yardım yapma kararı almış ve bu karar üzerine de Ziraat Bankası önünde çok uzun kuyruk oluşmuş, izdiham ve sıra kavgaları yaşanmış ve yaşanan bu olumsuzluklar karşısında da polis sık sık müdahale etmek zorunda kalmış.
Bu haber içimi çok acıttı. İnsanlarımız bu duruma düşürülmemelidir diye düşündüm.
Yaşadığım hüznü paylaşmak üzere çok sevdiğim ve değer verdiğim, onurlu olduğu kadar yaşantısı süresince, nokta kadar bir menfaat için virgül kadar eğilmemiş Düzceli arkadaşımı telefonla aradım.
Haber üzerine biraz konuştuk. Hemen belirtmek isterim ki, açıkçası kendisiyle sohbet etmeyi de çok özlemişim.
Bana ilk ifadesi “ÇOK ÜZGÜNÜM” oldu. “İnsanların düşürüldüğü bu manzara beni çok üzüyor” dedi.
Olması gerekenin bu değil, sosyal devlet anlayışı ile hareket edilmesi olduğunu söyledi. İnsanların avuç açmaya, sadaka ile yaşamaya mahkum edilmeye çalışıldığını ve gayri ahlaki bir şekilde değerlerini yitirerek dilenmeye alıştırıldığını belirtti. Kaymakamlıkların ve Valilik makamlarının kapısında para dilenen, çok zorda olduğunu belirten ve yardım dilenen insan sayısının her gün daha da arttığını söyledi.
Bu çok değerli Düzceli dostum sadece eleştirmekle kalmadı. Aslında olması gerekenin insanların üretmesi, çalışması ve alnının teri ile kazanmasının gerektiğini ve bu yönde tedbirler geliştirilmesinin öncelikle Türk insanının onurunu kurtaracağını belirtti.
İnsanların 75 ve 150 TL arasında bir bedelle onurlarını pazarlamasına çok üzüldüğünü de belirtti.
Konuşmamızın sonunda yaptığı vurgu ile gerçekten benim için ne kadar önemli biri olduğunu da sözleriyle ispatladı.
Düzce’de yaşanan bu çirkin manzarayı kınadığını belirten kadim dostumun son sözleriyle yazımı tamamlamak istiyorum. Belki birilerine ders olur.
“Bahsettiğin haber beni çok üzdü ancak sadece Düzce değil yurdumuzun her köşesi aynı durumda. O nedenle yaşananların Düzce’de olması veya Kars’ta, Giresun’da, Trabzon’da, İstanbul’da, İzmir’de, Diyarbakır’da ya da Başkentte olması hiç fark etmez. Kuyruklarda bekleyerek 75 TL için birbirlerini ezenler bizim insanımız. İnsanımız bunu hak etmiyor diyeceğim ama neyi hak ettiğine karar verende yine bizim insanımız. O nedenle üzülerek izliyorum. Erdoğan’ın Ak Parti Düzce İl Kongresi’ne katılacağını duydum. Lütfen il teşkilatınıza sorunuz. Kaç kişiye yardım yapılmış. Sanırım da soracaktır. Çünkü önümüzdeki seçimi garanti altına almak için bu tür yardım kuyruklarının sayısı ne kadar artarsa seçimde o kadar garanti olur gibi geliyor bana”
Teşekkürler Düzceli dostum, diline sağlık…
|