28.05.1990 tarihinde kurulan Eğitim-İş ve 13 Kasım 1990 tarihinde kurulan Eğit-Sen'in 23 Ocak 1995 tarihinde birleşmesi sonucu Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) kurulmuştu.
İlerleyen yıllarda sendika içi mücadelelerin ve fikir ayrılıklarının bir türlü giderilememesi sonucunda özelikle de Eğitim-Sen tüzüğünde yer alan ve sonradan hukuken çıkarılmak zorunda kalınan "Anadilde eğitimi savunur" ibaresinden dolayı, sendika içinde bir ayrılık rüzgarları esmeye başladı.
2005 yılına gelindiğinde ise 10 yıl önce daha güçlü olmak adına birleşen sendikalardan Eğitim-İş yeniden kuruldu. Kurulur kurulmazda tüm ülke genelinde örgütlenme çalışmalarına başladı.
Birçok gerekçeler ortaya konuluyordu ve sonucunda bir takım ayrılmalar görülmeye başlandı. Bu ayrılmaların gidecekleri adres sürekli işaret edilmekteydi.
Sendika kavramı her ortamda tartışılır oldu. Her önüne gelen değişik sendika tanımları yapmaya başladı. Sendikalardan beklentiler veya nelerin olması gerektiği, nelerin olmaması gerektiği sıkça konuşulur oldu.
Oysa çok sade tanımıyla çalışanların veya işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlikteliğe sendika denilmektedir. Bunun yanında sıkça belirtilen bir diğer sendika kavramı daha vardır ki oda işverenden yana olan sendikal örgüt olarak tanımlanan sarı sendikadır.
Sendikalar renklerinin sarı olarak ifade edilmemesi için siyasal partilerden bağımsız olmak zorundadırlar. Çünkü siyasi partiler ülkeleri yönetmeye talip olan siyasal topluluklardır. Amaçları iktidarı ele geçirmektir. İktidara gelenler ise kamu adına işverendirler ve toplu sözleşme imzalarlar. Burada unutulmaması gereken siyasi partilerin birer işveren adayı olmalarıdır.
Dolayısıyla sendikalar siyasi partilerden kesinlikle bağımsız hareket etmelidirler. Aksi takdirde kendilerini yakın htikleri bir iktidar zamanında haksızlıklara karşı dahi, üzerlerine düşen görevi yerine getiremezler sadece olaylara seyirci kalırlar.
Eğitim sendikalarının sayısının her geçen gün artması bir dağınıklık yaratmaktadır. Ne kadar dağınık bir durum sergilenirse oluşturulabilecek bir güç görüntüsü de o kadar zayıflamaktadır.
Geçtiğimiz günlerde ilimizde temsilcilik açılışı yapan, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) 51. Temsilcilik Bürosu'nun açılış kurdelesini DSP İl Başkanı Hasan Ertuğ ve Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Yüksel Adıbelli birlikte kesti.
Bu durumu, yani bir siyasi parti başkanının sendikanın açılışını yadırgadığım için DSP Körfez İlçe Başkanı Cumhur Kap'a "Eğitim-İş'in açılışını sizin il başkanınız yaptı. Sayın Ertuğ'un bir eğitim sendikasının açılışını yapmasını nasıl karşılıyorsunuz?" sorusunu yönelttim.
Sayın Kap; "Orda açılışı bizim il başkanımız yapmayacaktı. Onu zorladılar açılış yapmaya. Ciddi söylüyorum bunu da yazın, bende ordaydım. Gelin kurdeleyi siz kesin dediler. Bizim başkan bir siyasetçi olarak etik olmaz, dedi. Olsun, gelin keselim dediler. Sendika genel başkanı vardı, ısrar edilince de kıramadı, bizim il başkanımız. Yoksa merkez ilçe başkanımız, hepimiz ordayız. Eğitimle alakalı her şeyde biz varız" dedi.
Buradan şu sonuç çıkmaktadır. Sendika yetkilileri siyasi parti ile açılış yapmayı sakıncalı görmemişlerdir. Siyasi partiler tabi ki sendikaların açılışlarına, genel kurullarına katılacaklardır, zaten bu her sendikada da doğal karşılanmaktadır.
Ancak Sayın Ertuğ etik olmayacağı konusunu ısrarla vurgularken, daha dikkatli olunması gerekirdi.
Birde şu yönden bakarsak diyelim A sendikası açılışını "anadilde eğitimi" savunan bir siyasi parti yapıyor, herhalde hemen bir yakıştırmada bulunur, eleştirilerimizi derinleştirirdik. Belki de A sendikasıyla o siyasi partiyi özdeşleştirirdik. Neden olmasın...
|