Kocaeli genelindeki öğretmenevleri içinde en güzide olan ve geniş bahçesiyle özellikle yaz aylarının vazgeçilmez bir mekanı haline gelen Körfez Öğretmenevi’dir.
Bir kurum böylesine göz önünde olunca da adeta tabir yerindeyse “kuş uçsa” herkesin haberi oluyor ve gelişmeler kamuoyunda geniş yankı uyandırıyor.
Geçtiğimiz günlerde Körfez Öğretmenevi’nin Oleyis üyesi 19 çalışanından 3 kişinin iş akitleri tazminatsız olarak feshedildi.
Bu durum önce ekonomik kriz nedeniyle gerçekleşmiş gibi kamuoyuna yansımış olsa da, iş akitleri feshedilenlerin yaptıkları basın açıklamasında sanki idarenin keyfi tutumuymuş gibi kamuoyuna yansıtılması da dikkatlerden kaçmadı.
İşten çıkarılan Oleyis üyesi 3 işçi yaptıkları basın açıklamasında Kurum Müdürü Murat Türküm’ü suçlayarak keyfi uygulamalar yaptığını iddia ettiler.
Ancak olay biraz irdelendiğinde işin aslının pek de o şekilde olmadığı hemen fark edilmektedir.
Çünkü Körfez Öğretmenevi ile Oleyis arasında en son imzalanan toplu iş sözleşmesine göre disiplin kurulu 4 kişiden oluşuyor. Bu dört kişinin 2 kişisi sendika genel merkez temsilcisi diğer 2 kişide Körfez Öğretmenevi yöneticilerinden oluşuyor. Açıkçası ortada işveren ve çalışan açısından bir denge söz konusudur.
Ve çok ilginçtir ki iş akitleri feshedilen Oleyis üyesi 3 kişi öncelikle disiplin kuruluna sevk edilirler ve disiplin kurulu oy birliği ile tazminatsız iş akitlerinin feshine karar verir.
Bu kararın çalışan ve işveren açısından çok önemli bir karar olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü sendikalar öncelikle üyelerinin çıkarlarını gözetmek zorundadırlar ve Oleyis temsilcileri de bunu yapmışlardır.
Sanki ilk etapta bu 3 kişinin aleyhinde karar verirken sendika yanlış yapmış gibi düşünüle bilinir ama durum öyle değildir. Aslında kurumun yaşaması, iş barışının sağlanması, huzurun iş yerinde hakim kılınması adına Oleyis temsilcileri gerekeni yapmış, yanlışın arkasında durmayarak 19 üyeden 16’sının geleceğini düşünerek karar vermiştir.
Sendikalar yanlışların arkasında durdukları ölçüde kan kaybederler, güçlerini yitirirler.
Bu konuda örnek bir sendikacılık gösteren Oleyis temsilcileri ekonomik krizin etkin olmaya başladığı bir dönemde kurumu da düşünerek toplu sözleşme imzalamışlar ve sonrasında iş yerinde meydana gelen çalışma ortamının 3 kişi tarafından bozulduğunu da tespit edip, kurumu ve diğer 16 üyeyi düşünerek örnek bir disiplin kararına imza atmışlardır.
İş akitleri feshedilen 3 kişinin kurum içinde bir çok yanlışları olduğu gerek diğer çalışanlar gerekse kurum yöneticileri tarafından da belirtilmektedir. Üst üste gelen bir çok disiplinsizlik sonrasında en son 13 Mart 2009 tarihinde Körfez Öğretmenevi’nde yapılan Oleyis Genel Merkez Delegeliği seçiminde yaşananlarda bu gelişmenin tuzu biberi olmuştur. İş akitleri feshedilen 3 kişi tarafından seçim gözlemcisi olarak kuruma gelen Oleyis Genel Sekreteri Mehmet Emin Ünal’ın darp edildiği ve kurumda olmaması gereken olayların yaşandığı belirtiliyor. Bu duruma müdahale eden kurum müdürüne ise yine bu kişilerce “Sen karışma, bu sendikal bir olay, bizim iç meselemiz” denildiği iddia ediliyor.
Yaşanan olumsuzlukları daha fazla açmak istemiyorum ancak vurgulamak istediğim asıl konu gerek Oleyis yöneticileri gerekse kurum idarecileri ne gerekiyorsa onu yapmışlardır, zaten olması gereken de budur.
Bizler huzur içinde gidebileceğimiz öğretmenevleri istiyoruz.
Çalışanların değişik tavırlar sergilemesini, keyfince uygulamalara girmesini, kendisini “sendikalıyım” diyerek Kaf Dağı’nda görmesini kesinlikle istemiyoruz.
Bir diğer dikkat çekmek istediğim konu ise sendikaların kesinlikle yanlışların savunucusu olmaması gerektiğidir. Sendikalarımızın her türlü yanlışlığın, haksızlığın, çirkinliğin karşısında yer almalarının daha uygun düşeceğidir. Bu nedenle kamuoyuna yanlış yansıyan bir olayın aslında olması gerektiği gibi sonuçlandırıldığının bilinmesini özellikle istiyorum.
Zaten iş akitleri feshedilen bu 3 kişinin kurum önünde gerçekleştirdikleri basın açıklamasında yanlarında ne Oleyis vardı, ne de Oleyis üyesi mesai arkadaşları vardı, sadece birkaç Eğitim-Sen yöneticisi öğretmen vardı, işte o kadar.
Sendikalarımızın doğru işlere imza atması, her türlü olayda öncelikle bilgi sahibi olunarak olaylara el konulması gerektiği ve bunun önemi bu olayda bir kez daha ortaya çıkmıştır.
“Çalışanlar her zaman haklıdır” gibi bir zihniyet olamaz, şayet bu zihniyetle sendikacılık yaparsanız eriyip gitmeye, günden güne kaybetmeye de mahkumsunuz demektir.
O nedenle, “Murat Türküm istifa etmeli” şeklinde bazı yerel basın organlarında yer alan ifade anlamsızdır, içi boş bir ifadedir, Müdür Türküm istifa etmemeli, aksine özellikle de sendikalar tarafından alkışlanmalıdır.
|