Toplumda öyle bir noktaya geliyoruz ki herkesin her konuda mutlaka söyleyecek birkaç sözü oluyor. Özellikle de bu günlerde “ağzı olan konuşuyor” diye ifade edilmeye çalışılan anlatımı olduğu gibi yaşıyoruz. Kim hangi konuda konuşuyor, kim hangi konuda yorum yapıyor belli değil. Uzmanların dahi açıklamaktan çekindiği konuları, her türlü fikirleri kamuoyu ile paylaşmaktan boş sözlerle kamuoyunu oyalamaktan çekinmeyen bir çok insan var. Oysa eleştirmek veya belirli konularda fikir beyan etmek için önce bilgi sahibi olunması gerekmektedir.
Sadece söz ile bir yere varılamayacağını herkesin bilmesi gerekir. Önce güven vermek ve söylenen sözlerinde gereğini yapmak gerekir. Tam da bu konuda sadece söz ile ifade tarzının ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyan aşağıdaki hikayeyi okuduğunuzda beğeneceğinizi umuyor, bu günlerde çok önemli mesajlar verebilecek olan bu hikayeyi siz okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Su ile Gül
Günün birinde bir gülle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri arkadaşlık olarak devam eder bu durum. Tabiki zaman lazımdır birbirini tanımak için. Gel zaman git zaman gül o kadar mutlu olur ki bu arkadaşlıktan ve birliktelikten, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki suya aşık olmuştur. Hayatında ilk kez aşık olan gül, burcu burcu açar ve etrafa kokular saçar. Suya dönüp der ki bir gün, sevgili su, seni sevdiğim için böylesine değiştim, açtım ve etrafa kokular saçtım, yalnızca seni sevdim diye.
Öyle zaman gelir ki artık su da içinde güle karşı bir şeyler hmeye baslar. Zanneder ki güle aşık oldum. Günler ve aylar birbirini kovalar ve gülü sevdiğini zanneden su, artık eskisi kadar ilgilenmez gül ile. Gül ise "acaba su beni artık sevmiyor mu" diye düşünmeye baslar.
Çünkü suyun kendisine olan bu ilgisizliği onu üzmeye başlamıştır. İçin için bu soruyu sorar kendine.
Bir gün gül suya der ki , biliyor musun ben seni çok seviyorum. Su, bende seni seviyorum der. Aradan zaman geçer ve gül yine suya seni seviyorum der. Su sıradan bir ifadeyle "ben de" der. ama gül bu sözde sevgiyi hissedemez. Bu sıradanlaşma gittikçe sürer ama gül
sabırla hep "seni çok seviyorum " der suya. Ama artık öyle bir duruma gelir ki gül, etrafa o güzel kokuyu saçamaz ve burcu burcu açan dalları solmaya yüz tutar. Kendini toparlayarak ve son kez suya "biliyor musun seni hala çok seviyorum" der göz yaşları içerisinde. Su da
ona döner ve yine o bildik ironik ve umursamaz edası ile "üff söyledim ya ben de seni seviyorum diye" der.
Gün gelir gül yataklara düşer. Çok hastalanmıştır gül, rengi solmuş çehresi sararmıştır gülün. Yataklardadır artık. Su ise başında bekler gülün, yardımcı olabilmek için onu çok seven ve sevdiğini her fırsatta söyleyen sevgili dostuna. Ama bellidir ki artık gül ölecektir. Ve son
kez zorlukla başını döndürerek suya der ki " biliyor musun seni ben gerçekten seviyorum ve senin bilemediğin kadar sevdim üstelik" der.
Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır. Nedir sorun diye doktor'a sorar. Doktor muayene eder gülü.
Muayeneden sonra şöyle der :
"Hastanın durumu ümitsiz, artık elimizden bir şey gelmez"
Su merak eder kendisini bu kadar çok seven gülün ölümüne sebep olan hastalık nedir diye, ve sorar doktora
"hastalığı nedir ki sevgili dostumun" diye.
Doktor söyle bir bakar suya ve der ki
"Gülün bir hastalığı yok dostum, hiç dikkat etmemişsin galiba sevgili dostuna, bu gül sadece susuz kalmış, ölümü onun için der"
ve anlar ki su artık, sevgiliye sadece seni seviyorum demek yetmemektedir, ama artık çok geçtir.
Ne dersiniz sevgili okurlar, “Lafla Peynir Gemisi Yürümez” değil mi?
Kalın Sağlıcakla…
|