|
||
En büyük hediye | ||
Muzaffer OĞUZ | ||
muzafferoguz@gmail.com | ||
Yıl 1994, Yer Şanlıurfa, Gazi Ortaokulu, Mesleğimin ilk günleri,
Bölgeyi ve yaşam koşullarını hiç bilmeyen biri olarak, hem insanlarını tanımaya başlamalıydım, hem de mesleğimi yapmalıydım.
Şanlıurfa’nın merkezinde genelde dar gelirli hatta hiç geliri olmayan insanların yaşadığı bir semtte öğretmenliğimin ilk mesaisine başladım. İlk günler sıralar bomboştu, okullar açıldıktan 1 ay sonra örgencilerin sınıflarına gelişi düzenli olmaya başladı. Nerede olduklarını merak ettiğimde, büyük bir çoğunluğunun Adana’da pamuk ırgatlığı yaptığını örgendim. İlkokul düzeyinden lise öğrencilerine kadar nerdeyse tümü pamuk toplayarak kazandıkları günlüklerle 1 yıllık yaşamlarını sürdürüyordu.
Ama bazen öylesine bir anı yaşıyorsunuz ki, acısını yüreğinizde ve derinden hissediyorsunuz. O gerçekleri yaşadıkça acıları htikçe öğrencilerime, bildiklerimi kazandırmak için daha yoğun çaba sarf ediyordum. Bazen iletişim kurmakta zorlansam da onların duygularını okuyabiliyor, sıkıntılarını anlayabiliyordum. Nerdeyse hiç birinin evinde sağlıklı bir ders çalışma ortamı yoktu. Çünkü tek oda evlerde yaşam sürmek ve bir çok kardeşle aynı odayı paylaşmak zorundaydılar. Şartların ağırlığı bazı gelişmelerinde istediğiniz gibi olmasını engelliyordu. Değişimi bir süre sonra ruhen ve bedenen kendimde de yaşamaya başladım. Hiçbir öğrencime “defterin, kitabın, kalemin silgin neden yok?” sorusunu yöneltemiyordum. Tek çözüm yolu vardı ve onu uygulamam gerektiğini anladım. Eksiklerini belirlediğim öğrencilerime kendi katkılarımla yardımcı olabilmekten başka şansımın olmadığını kısa zamanda anlamıştım. Bunu yaparken de arkadaşları hmesin diye gizliden gizliye öğrencimin kulağına fısıldar ve teneffüs saatinde yanıma gelmesini söylerdim. Bu şekilde eksikliklerimizi yok eder, onlara kesinlikle okumaları gerektiğini söylerdim. Göreve başladıktan sonra günler su gibi geçmeye başlamış, öğrenciler bana ben de öğrencilere alışmıştım. Mesleğimde yaşayacağım ilk öğretmenler gününe gelmiştik. Heyecanım vardı ama içinde bulunduğum şartları düşündükçe, sorumluluklarımın ağırlığını htikçe çokta önemsenmemesi gerektiğini düşünmeye başladım. Çünkü beni mutlu eden en büyük olgu öğrencilerimin mutluluğu oluyordu. Ve 24 Kasım günü ders zili çaldı, teneffüse çıktığımızda öğretmenler odasına doğru yöneldim.
Bekledim ve yanıma geldi. Heyecanla ve sadece “Muhammet verdi” diyerek elindeki gazete kağıdına sarılı paketi uzattı ve yanımdan uzaklaşmaya başladı. Hemen çağırdım ve tekrardan yanıma geldi. “Bu nedir Ahmet?” dedim. “Muhammet gönderdi” dedi. “Kendisi nerde? Neden gelmedi?” dedim. “İşte orada” diyerek parmağıyla arkadaşı Muhammet’i gösteriyordu. Muhammet ise uzaktan bizi izliyordu. Anlaşılan elindeki paketi kendisi getirip vermeye çekiniyor diye düşünmüştüm. “Hadi git ve Muhammet’i çağır, yanıma gelsin” dedim. Muhammet gelene kadar içimdeki merakı yenmek için paketi kenarından biraz aralayarak içine baktım. Muhammet bana öğretmenler günü hediyesi almış ve bunu gazete kağıdıyla sararak hediye paketi yapmıştı. Paketin içinde bir çift beyaz çorap vardı. O anda duyduğum heyecanı anlatamam. Yüreğim hızla çarpar olmuş, karşı karşıya kaldığım bu durum beni çok duygulandırmıştı. Kendimi zor tutar olmuştum ki, Muhammet arkadaşı Ahmet ile karşıdan geliyordu. Gelmesine geliyor ama sanki ayakları onu geri götürüyor gibiydi. Nedenini önce çekinmesine bağladım. Ancak yanıma iyice yaklaştığında gördüğüm manzara karşısında kendimi artık çok daha zor tutar duruma gelmiştim. Muhammet yanıma geldi, Ahmet’le ikisini yanaklarından öptüm. “Ne gereği vardı yavrum” dediğimde bana hiçbir yanıt veremedi. Çok mutlu olduğumu beni sevindirdiğini söyledim. Tam o esnada bir daha çekinmemesi gerektiğini kendisinin gelmesini, bu iş için arkadaşını göndermemesini söyleyecektim ki, kelimeler boğazıma düğümlendi. Çünkü bir an için empati yaptığımda ben de Muhammet gibi yapardım diye düşündüm. Muhammet karşıma çıkamamıştı. Ve kendisi için çok büyük bir ihtiyaç olan, belki de çok önemli gördüğü bir hediyeyi öğretmeni olarak bana almıştı. Muhammet bana 1 çift beyaz çorap almıştı ama kendi ayağında çorabı yoktu. O gün hayatımda yaşadığım acı mı desem, duygu yüklü bir an mı desem ama tarifi çok güç bir gün olarak mesleğimin ilk yılında beynime kazındı. Muhammet ve Ahmet yanımdan uzaklaştıktan sonra koşarak gittiğim tuvalette kimsenin yokluğundan emin olduktan sonra hıçkıra hıçkıra ağladım. İşte bu bir çift çorap, Hayatımda aldığım en büyük hediye…
O bir çift beyaz çorap tüm örgencilerimi beyaz yetiştirmemi öğretti bana. |
||
Etiketler: En, büyük, hediye, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.